To the bone dilimize kemiklerine kadar olarak çevrilmiş bir Netflix filmi. Dizi sektöründe bütün rakiplerini ezip geçerek komediden gerilime kadar bütün türlerde dillere destan işlere imza atan Netflix film alanında da efsaneyi sürdürmeye kararlı görünüyor. Dram komedi olarak sınıflandırılmış olsa da ismini, afişini ve fragmanını incelediğinizde dahi dram kısmının ağır bastığını görebiliyorsunuz. Griye yer verilmeyen siyah beyaz uç noktaların dünyası günümüzde bir yanda obeziteyle savaşanlar bir oturuşta silip süpürdükleri porsiyonlarla boğuşurken diğer yanda her lokmanın kalori hesabıyla kendini deliliğe sürükleyen anoreksiya hastaları bulunuyor.
Moda defilelerinin,dergilerin, film ve dizilerin desteklediği güzelliğin köprücük kemiğinin belirgin olmasından ya da üst bacakların birbirine değmemesinden geçtiği algıları özellikle genç kızları zayıflık saplantılı hale getirerek kendi ölümlerine koşmalarına sebep oluyor. Bile isteye kendini açlıktan ölmeye sürükleyenler elbette sadece genç kızlar değil, ergenlik döneminde sık görülse de ileriki yaşlarda cinsiyet ayrımı yapmadan konuşlanacak bedenler seçen anoreksiya azımsanamayacak sayıda insanı canından ediyor. Dünyanın dört bir yanında sosyal medyanın patlamasından fırsat bularak akım haline gelen hastalığa dikkat çekmek adına çekilen filmde psikolojik süreçten yan etkilerine, insan ilişkilerinden fiziksel haline kadar bütün detayları işlenerek bu süreçten geçenlere ayna tutuluyor.
Yeme bozukluğu yaşayan gençlerin bir arada tedavi gördüğü özel klinik evindeki 5 kişinin süreçlerine yer verilirken bir yandan da çocuklarının uzun süreli intiharında seyirciliğe mahkum edilen ailelerin yaşadıkları anlatılıyor. Hayatını anoreksiya ve obezite hastalarını iyileştirmeye adayan doktorun alışılagelmişin dışındaki yöntemleri uç noktalarda yaşayan çocukların suratına tokat gibi inse de bazı düğümler çözülürken yenileri atılmaya devam ediyor. Kemiklerine kadar oyunculuk, renk teması, müzik, sinemografi olarak her alanda başarılı sayılabilecek ender filmlerin arasına girerken bizlere de evde sinema keyfi yaparken evrensel boyuttaki bir sorunu irdelemek düşüyor. Vizyondaki garabet filmleri izlemek yerine evde kalıp sinema bileti almak yerine sevdiğiniz atıştırmalıkları hazırlayın ve kah gülüp kah ağlayacağınız To The Bone karşısına oturun.