*Az sonra okuyacaklarınız “öyle bir şey yazacağım ki şimdiye kadar burada neler döndüğü ortaya çıkacak” düşüncesiyle nefessiz yazıldı.
Ortaokul anılarından kopup gelen “hanımzade” ismi aklıma gelir gelmez domain almama rağmen bu blog neden aylar sonra yayıma geçti? Yazacak bir şey bulamadığımdan? Fotoğraf çekecek imkan olmadığından? Ya da ne bileyim başımı kaşımaya vakit bulamayacak kadar yoğun olduğumdan? Hiçbiri değil efendim “ertelemekten”.
Dünya genelinde erteleme olimpiyatları düzenlense ilk üçe adımı altın harflerle yazdırırdım. Tamam tamam gerçekçi olalım olimpiyat başvuru evraklarını teslim etmeyi erteleyip tarihi kaçırırdım ya da en iyi ihtimalle son gün sıranın sonunda elimde kitap kulağımda kulaklık beklerdim.
Çünkü ben böyleyim. Beni de böyle sevin! Yazacağı şeyleri aylar önce listeleyip hep sonraki pazartesiye erteleyen, proje teslimini son gün yapan, sınavlara önceki akşam çalışan, ders notlarını sınav haftasının başladığı gün toplamaya başlayan, ne kadar erken kalkarsa kalksın hep son on dakikada koşarak hazırlanan, otobüse hep ama hep iki dakikayla geç kalıp dursun diye kendini önüne atan olmadı çantasıyla otobüse vuran…
Ben öylece eksiğiyle fazlasıyla bir “sistematik erteleyici“yim. İnanın bunu kabullenmek kolay değil. Ertelemek de can sıkıcı zaten, sürekli pişmanlık, vicdan azabı vs vs vs.
Neyse ki Erteleme Sanatı biraz adıyla biraz da kapağıyla kendini gösterdi de alıp okudum. Hayatımı ertelediğimi sanırken aslında erteleme huyumdan dolayı neler başardığımı görmemi sağladı. Erteleme huyunuz varsa okuyun efendim, kendinize kızmayı bırakacaksınız. Ne olmuş yarın yapabileceğiniz şeyi bugün yapmıyorsanız?