Güzel ve Çirkin fragmanını gördüğümden beri vizyona girmesini heyecanla beklediğim filmlerin başında geliyordu. Disney masallarıyla büyümüş neslin askerlerinden olduğum düşünülürse heyecanımda şaşılacak bir durum olduğu söylenemez. Başrol oyuncusunun Harry Potter’ın ele avuca sığmaz muhteşem cadısı Hermione olması Güzel ve Çirkin’i sabırsızlıkla beklemem için bir başka etken. Emma Watson Belle olarak kamera karşısına geçtiğinde neler hissetmiştir bilemiyorum ama ben çok yakın bir arkadaşımın kuğuya dönüşümünü seyrediyormuşum gibi duygulandım. Hermione olarak kabarık pasaklı saçları ve çirkine çalan haliyle gönlümüzü fetheden Watson yıllar sonra Güzel ve Çirkin ile karşımıza çıkınca duygulanmamak elde değil.

 

1991 yılında çizgi film olarak beyaz perde tarihine geçen Güzel ve Çirkin’in ardından 26 yıl sonra bu kez 3D olarak modern çağın efektleriyle ete kemiğe bürünen halini izlemek tarifsiz bir keyif olsa da eski hikaye ve karakterlerin bu kadar sömürülüyor olması insanı düşündürüyor. Orjinal hikayeden sapmadan bütün duygusallığı aktaran filmi izlerken sürekli olarak çocukluğuma gidip geldim. Kalın kapaklı Disney masal kitabındaki Güzel ve Çirkin, hayranlıkla kıyafetlerine baktığımı çok net hatırlıyorum. Kardeşimin ezberlediği halde tekrar ve tekrar anneme hikayeyi okuttuğu uyku öncesi mahmurluk içinde izlediğim film nostaljik anlamda tarifsiz bir keyif almamı sağladı.

 

Kötü karaktere merhamet ve sevgi beslemeye sebep olan geçmişte yaşadıklarına dair öğelerle bezeli yeni filmlerin aksine başına gelenlerin yaptıklarının sonucu olduğu fikrinin işlenmesini daha sağlıklı bulduğum için bu eskimeye yüz tutan temayı tekrar görebilmek oldukça keyifliydi. Lanetli şatonun sihirli karakterleri günümüz teknolojisiyle çok daha sevimli ve zevkli detaylarla bezeli bir halde filmde yer alıyor. Orjinal çizimlere sadık kalarak karakterlerin gerçekçi şekiller alması ise filmin bütünlüğü yakalamasını sağlıyor.

 

Kültürlü ve kibar canavara karşı konulamaz bir şekilde bağlanan güzelin amansız aşka tutulduğu dans sahnesi izlerken gülümseten detaylardan yalnızca biri. Hain Gaston bütün girişimlerine rağmen Belle’i kendine aşık edemeyince hıncını çirkinden almaya çalışsa da amacına ulaşamadan tarihe karışıyor ve film dillere destan son sahnesiyle yüzünüzde tatlı bir tebessüm bırakarak bitiyor. Sürpriz faktörünün tutunacak dal bulamadığı filmde aslında buna hiç de gerek olmadığını düşünerek izleyecekseniz keyif alacağınızdan emin olabilirsiniz fakat eski bir kahraman da olsa farklı bir bakış açısı olmalı diyorsanız vizyondan kalkmadan Logan’ı izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Keyifli seyirler.

Leave a Reply