Canım sıkkın, ateşi çıkan çocuğun alnına koyulmadan sirkeye batırılmış tülbent gibi sıkkın. Koridorda durdurup nasılsın? Diye soran sınıf arkadaşıma sinirleniyorum ama içimden.
İçim sana ne?! Diyor dışım iyiyim sen?
Kırmızı gözlerime, domates burnuma bakıp hasta mısın diyor? Evet diyorum.
Oysa ki hasta değilim az önce ağladım. Hastayım iyileşemedim bir türlü diyorum, yalandan öksürüp ağladığımı çaktırmıyorum hiç çaktırmam zaten kan kusup kızılcık şerbeti dememiş mi ninem? Ağlamak da neymiş!
Koşar adım çıkıyorum okuldan markete girip elma suyu alıyorum. Yere düşüp de kenarı yamulmuş olanı seçiyorum, yamulan yerinden ağlıyorum. Yere düştü de ezildi diye rafa arkası dönük terk edilen meyve suyuna acıyıp arkanda bırakamadığın oldu mu hiç?
İncinen sayısınca yarası olmalı kalbimizin. Haksız yere, durduk yere incitilen her şey için herkes için bir çizik. Bırakmadım diye midir elmas elmadan türedi diye midir, tamam ağlama artık geçti diyor geçiyor. Tamam diyorum, kimse duymuyor.

Leave a Reply