Walter’s Coffee Roastery İstanbul, tüm zamanların kült dizilerinden biri olan Breaking Bad temalı bir mekan. Diziyi aralıksız izleyip bitirdikten sonra karşıma çıkar çıkmaz hakkında detaylı bir araştırma yapmadan gitme kararı aldım. Pazar günü sabah dokuz buçukta evin kapısından dışarı attım kendimi. İstikamet beş yıldızlı övgülerle bezenmiş “Walter’s Coffee Roastery” öyle çok beğenilmiş ki ağustos sıcağı bile engel değil. Öğle Arama Motoru Optimizasyonu vakti gidince kalabalıktan dolayı sıra beklediğini ama değdiğini yazanlardan ötürü erken çıkıyoruz. Bir saat kadar sonra Kadıköy metro çıkışında yönümüzü tayin etmeye çalışıyoruz. Pusulamız yandex. Pazar rehavetine kapılan navigasyonun kafası karışık, bir türlü bulamıyoruz ve internet sitelerindeki numarayı arıyoruz fakat cevap veren yok. Arada dinlenip söylenerek çölde vaha bulma sevinciyle Walter’s Coffee Roastery kapısına varıyoruz.

Walter’s Coffee Roastery Nasıl Bir Yer?

İçeri girip şöyle bir bakınıyoruz etrafa. Sürekli mekan fotoğraflarının çekildiği yer giriş kat. Kapının sol tarafındaki duvarda periyodik tablo var. Giriş katında in cin top oynarken sanki çok kalabalıkmış gibi yer gösterilmesi için kasanın önünde bekliyoruz. Görünmez olduğumuza kanaat getirip nereye geçelim diyoruz, en sakin alt kat şu anda deniyor ve merdivenlerden aşağı iniyoruz.
Walter's Coffee Roastery kadıköy
Bodrum katı da denilebilecek alt katta, üst kata götürülen kahvaltı siparişleri çıkıyor. Görünmezliğimiz devam ettiğinden bizim masaya uğrayıp sipariş alan hiç kimse yok. Epey bekledikten sonra kimselere görünmediğimizi hatırlayarak menü istiyoruz. Menü ingilizce, satır aralarında parantez içinde türkçe açıklamalar var. Diziyi türkçe altyazılı izlemenin etkisini devam ettirme çabası olsa gerek. Adı Walter’s Coffee olabilir, yabancı diziden esinlenerek açılmış olabilir, yabancı turistlerin sık gittiği bir semtte olabilir fakat Türkiye’nin İstanbul şehrinde ingilizce menü seçimi yine de ilginç.

Walter’s Coffee Menü

Kahveleri çok övüldüğü için sipariş vermek istediğimizde seçimi onlara bırakıyoruz, hedef en lezzetli kahvelerini içmek. Kahveyle aram olmadığından ben tercihimi limonatadan yana yapıyorum. Kahvaltı sipariş etmek istiyoruz fakat Walter’s Coffee menü tekrar incelediğimde gözüme bir şey takılıyor. “Bacon” domuz ürünü mü acaba sosisli kahvaltıyı istiyorduk da diyorum ve domuz ürünü sorusu ustalıkla geçiştirilip kahvaltı kalmadı ne yazık ki cevabını alıyoruz. Bu sırada saat 11:30 günlerden pazar ve kahvaltı kalmamış. Uzun süreli bir bekleyişin ardından sarı kupadaki kahve geliyor.
İlk yudumda aklımdan geçen tek şey nesini övmüşler? Tadını anlatmak gerekirse hani anne çocuğuna kahve içmeyi kesinlikle yasaklamıştır, çocuk tek bir yudum içse kararacaktır ama bu tehdit yavrusuna işlemez. Yasakları delmeye yeminli çocuk, annesinin saatler önce içtiği türk kahvesinin dibine telve çökmüş savunmasız fincanına su ekleyip şöyle bir karıştırır ve heyecanla içer. Çocuk pişmandır, kararma tehlikesine mi yansın o korkunç şeyden içtiğine mi karar veremez. Omuzları düşük mutfaktan ayrılır. Benim o sarı kupalı kahveden aldığım tat işte tam da buydu, beğenenlerin de nostaljik sebeplere tutunduğunu sanıyorum. Limonataya gelecek olursak muhtemelen tazeydi, tadı ferahtı ama sabah erkenden yollara dökülmeye değer miydi? Elbette ki hayır. Demem o ki biz ettik siz etmeyin.

2 Comments

Leave a Reply